Kuantum Deneyleri ve DNA – Işıl Gence

İlahi Matriks kitabındaki DNA ve Kuantum ile ilgili deneyler aslında bu yasanın nasıl çalıştığına ve bizim DNA’larımızı nasıl etkilediğine mükemmel bir örnek, İşte deneyler :

Birinci Deney: Dr.Vladimir Poponin tarafından yapılan bu deneyde, önce bir tüp vakumlanmak sureti ile boşaltılıyor ve sonra kap içinde sadece ışık parçacıkları (fotonlar)  bırakılıyor. Işık parçacıklarının dağılımını (yerlerini) ölçüyorlar ve  tüpün içinde tamamen rastgele bir şekilde bulunduklarını saptıyorlar.  Bu beklenen bir sonuç.

Daha sonra bu tüpün içine bir DNA yerleştiriliyor ve ışık parçacıklarının dağılımı (yerleri)  tekrar ölçülüyor.  Bu kez fotonların DNA ile uyumlu olarak ‘bir sıra üzerinde ve düzenli bir şekilde’ oldukları keşfediliyor. Başka bir deyişle, fiziksel olan DNA, fiziksel olarak görülmeyen ışık parçacıklarını etkilemiş diyebiliriz.

Daha sonra DNA bulunduğu tüpden alınıyor, ve ışık parçacıklarının dağılımı tekrar ölçülüyor. Işık parçacıkları, DNA nın daha önce bulunmuş olduğu yerde, sanki DNA tüpün içindeymiş  gibi ‘sıralı ve düzenli’ olarak kalıyor.  Dr.Vladimir Poponin’nin açıklama getirmek istediği durum ‘DNA tüpten çıkarıldıktan sonra  ışık parçacıklarını etkileyenin ne olduğu oluyor. Yoksa DNA ve ışık parçacıkları her ne kadar birbirinden fiziksel olarak ayrı olsalar da bizim anlayamadığımız bir seviyede hala bağlantılılar mı?

Deneyin özeti şu şekilde; DNA ve dünyamızın yapıldığı enerjinin arasında doğrudan bir ilişki vardır. Daha önce fark edilmemiş bu enerji türü DNA’ları etkilemektedir. En değerli gelenekler ve ruhsal kayıtların bizi uyardığı gibi bağlantılar bu  enerji alanı sayesinde olmaktadır.

İkinci Deney: Bu deney bir ülkenin ordusu ile çalışan bilim adamları duygularımızın, özellikle DNA’ların artık bedenimizin bir parçası olamadıkları zaman, canlı hücreler üzerinde etkili olmaya devam edip etmediklerini araştırdılar. Araştırmacılar gönüllü deneklerden aldıkları DNA örneklerini deneğin olmadığı bir binadaki birkaç yüz metre uzağında başka bir odaya koydular. Deneğe ise gerçek duygu yaşaması için savaş, komedi, erotik vs içeren bir dizi video görüntüsü  gösteriyorlardı. Bakın sonuç ne oldu, denek bu duyguları yaşarken, diğer odadaki DNA da bedene bağlıymış gibi aynı anda aynı tepkileri gösteriyordu. En son yaptıkları deneyde denek ve DNA arasındaki mesafe 350 mile çıkarıldı ve tahmin edersiniz ki sonuç aynı idi.

Aslında benim bile aklımı karıştıran bu deneyin muhteşem oluşunu özetlersek; ortalama bir günde birçok insanla fiziksel temasta bulunduğumuza göre, karşımızdaki kişinin DNA hücreleri bizimle kalıyor, aynı şekilde tersi de geçerli. Bu durumda onlarla bir şekilde bağlantıda mı oluyoruz ve oluyorsak bu bağlantı nereye kadar gitmektedir. Bu deney aynı zamanda, DNA larımız bizden ayrı olduklarında da aynı tepkileri veriyor olmasını da kanıtlıyor.

Gregg Braden bu deneyin, canlı hücrelerin ve DNA’ların  bu enerji alanı vasıtası ile iletişim kurduğu anlamına geldiğini söylüyor. İnsan duygularının canlı DNA üzerinde doğrudan etkisi olduğunu da kanıtlıyor.  Bu enerji zaman ve mesafeden etkilenmiyor,  mekansız ve her zaman heryerde mevcut olan bir enerjidir. Yani, her şekilde bağlı olduğumuzun bir kanıtı olabilir.

Bu deneyler bizim birbirimizle nasıl bağlantıda olduğumuzu ve var olan alanda bunu nasıl kullanabileceğimizi bilirsek neler yapabileceğimizi düşündürmeye itiyor. Var olan enerji bizi herşey ile bağlantılı yapıyor …

Sevgilerimle
Işıl Gence

(Visited 81 times, 1 visits today)